''do'' ile ilgili en çok kullanılan 50 fiiller listesi
30.04.2025 21:20:51

do homework – ödev yapmak
👉 I have to do my homework. (Ödevimi yapmalıyım.)
do the dishes – bulaşıkları yıkamak
👉 He does the dishes every night. (Her gece bulaşıkları yıkar.)
do the laundry – çamaşır yıkamak
👉 I’ll do the laundry later. (Çamaşırları sonra yıkayacağım.)
do business – iş yapmak
👉 They do business with foreign clients. (Yabancı müşterilerle iş yapıyorlar.)
do research – araştırma yapmak
👉 She is doing research on cancer. (Kanser üzerine araştırma yapıyor.)
do a favor – iyilik yapmak
👉 Can you do me a favor? (Bana bir iyilik yapar mısın?)
do your best – elinden gelenin en iyisini yapmak
👉 Just do your best. (Sadece elinden gelenin en iyisini yap.)
do exercise – egzersiz yapmak
👉 He does exercise every morning. (Her sabah egzersiz yapar.)
do your hair – saçını yapmak
👉 She did her hair beautifully. (Saçını çok güzel yaptı.)
do makeup – makyaj yapmak
👉 I don’t have time to do my makeup. (Makyaj yapacak vaktim yok.)
do housework – ev işi yapmak
👉 I hate doing housework. (Ev işi yapmaktan nefret ederim.)
do a job – iş yapmak
👉 He did a great job. (Harika bir iş çıkardı.)
do a presentation – sunum yapmak
👉 I did a presentation today. (Bugün bir sunum yaptım.)
do the shopping – alışveriş yapmak
👉 I need to do the shopping this evening. (Bu akşam alışveriş yapmam gerekiyor.)
do damage – zarar vermek
👉 The flood did a lot of damage. (Sel büyük zarar verdi.)
do the cleaning – temizlik yapmak
👉 Let’s do the cleaning together. (Temizliği birlikte yapalım.)
do your nails – tırnaklarını yapmak
👉 She’s doing her nails right now. (Şu an tırnaklarını yapıyor.)
do your duty – görevini yapmak
👉 You must do your duty. (Görevini yapmalısın.)
do good – iyilik yapmak, iyi gelmek
👉 This medicine will do you good. (Bu ilaç sana iyi gelecek.)
do harm – zarar vermek
👉 Junk food does harm to your body. (Abur cubur vücuda zarar verir.)
do time – hapis yatmak
👉 He did time for robbery. (Soygundan hapis yattı.)
do the ironing – ütü yapmak
👉 I have to do the ironing. (Ütü yapmam gerek.)
do a course – kursa gitmek
👉 I’m doing a Spanish course. (İspanyolca kursuna gidiyorum.)
do yoga – yoga yapmak
👉 She does yoga in the mornings. (Sabahları yoga yapar.)
do a puzzle – yapboz yapmak
👉 Let’s do a puzzle together. (Birlikte yapboz yapalım.)
do your chores – günlük ev işlerini yapmak
👉 Kids should do their chores. (Çocuklar ev işlerini yapmalı.)
do the vacuuming – elektrikli süpürgeyle süpürmek
👉 I forgot to do the vacuuming. (Süpürmeyi unuttum.)
do the cooking – yemek yapmak
👉 I’ll do the cooking tonight. (Bu akşam yemeği ben yapacağım.)
do well – iyi gitmek, iyi yapmak
👉 She did well in the interview. (Mülakatta iyi iş çıkardı.)
do badly – kötü yapmak
👉 I did badly on the test. (Testte kötü yaptım.)
do a test – test yapmak
👉 We did a test in class. (Derste test yaptık.)
do your part – üzerine düşeni yapmak
👉 Please do your part. (Lütfen üzerine düşeni yap.)
do a project – proje yapmak
👉 They’re doing a science project. (Bir fen projesi yapıyorlar.)
do paperwork – evrak işleri yapmak
👉 I need to do some paperwork. (Biraz evrak işi yapmalıyım.)
do experiments – deney yapmak
👉 The students did several experiments. (Öğrenciler birkaç deney yaptı.)
do magic – sihir yapmak
👉 Can you do magic tricks? (Sihir numaraları yapabilir misin?)
do a drawing – çizim yapmak
👉 She did a drawing of a cat. (Bir kedi çizimi yaptı.)
do the gardening – bahçeyle ilgilenmek
👉 My dad loves to do the gardening. (Babam bahçeyle uğraşmayı sever.)
do a dance – dans etmek
👉 They did a beautiful dance. (Güzel bir dans yaptılar.)
do stretching – esneme hareketi yapmak
👉 I do stretching before workouts. (Antrenmandan önce esneme yaparım.)
do your taxes – vergi işlerini yapmak
👉 I haven’t done my taxes yet. (Henüz vergi işlerini yapmadım.)
do a workout – antrenman yapmak
👉 He does a workout every day. (Her gün antrenman yapar.)
do an interview – röportaj yapmak
👉 She did an interview with a famous actor. (Ünlü bir aktörle röportaj yaptı.)
do charity work – yardım işi yapmak
👉 They do charity work in Africa. (Afrika’da yardım işleri yapıyorlar.)
do a painting – resim/tablo yapmak
👉 I did a painting of the sea. (Deniz resmi yaptım.)
do a task – görev yapmak
👉 He did the task successfully. (Görevi başarıyla yaptı.)
do something – bir şey yapmak
👉 I want to do something fun. (Eğlenceli bir şey yapmak istiyorum.)
do nothing – hiçbir şey yapmamak
👉 I just want to do nothing today. (Bugün hiçbir şey yapmak istemiyorum.)
do everything – her şeyi yapmak
👉 She always does everything herself. (Her şeyi hep kendi yapar.)
do anything – herhangi bir şey yapmak
👉 I’ll do anything for you. (Senin için her şeyi yaparım.)
“Small steps every day lead to big changes.”
Her gün atılan küçük adımlar, büyük değişimler getirir.