Geri Dön

''make'' ile ilgili en çok kullanılan 50 fiiller listesi

Genel

30.04.2025 20:48:29

''make'' ile ilgili en çok kullanılan 50 fiiller listesi - SPEAXON Blog Görseli
Bir şeyi oluşturmak, üretmek, yapmak anlamına gelir. Somut (bir yemek yapmak) ya da soyut (bir karar vermek) şeyler için kullanılır.

make a decision – karar vermek

👉 She made a decision to study abroad.

🔹 Yurtdışında eğitim almaya karar verdi.


make a mistake – hata yapmak

👉 I made a terrible mistake in the report.

🔹 Raporda korkunç bir hata yaptım.


make a plan – plan yapmak

👉 Let’s make a plan for the weekend.

🔹 Hafta sonu için bir plan yapalım.


make a choice – seçim yapmak

👉 You must make a choice between the two options.

🔹 İki seçenek arasında bir seçim yapmalısın.


make an effort – çaba göstermek

👉 He made a great effort to pass the exam.

🔹 Sınavı geçmek için büyük çaba gösterdi.


make money – para kazanmak

👉 She makes money by designing websites.

🔹 Web sitesi tasarlayarak para kazanıyor.


make progress – ilerleme kaydetmek

👉 You’re making good progress in English.

🔹 İngilizcede iyi ilerleme kaydediyorsun.


make a promise – söz vermek

👉 He made a promise to never lie again.

🔹 Bir daha asla yalan söylemeyeceğine söz verdi.


make a phone call – telefon etmek

👉 I need to make a quick phone call.

🔹 Hızlı bir telefon görüşmesi yapmam gerek.


make a difference – fark yaratmak

👉 One person can make a big difference.

🔹 Bir kişi büyük bir fark yaratabilir.


make a suggestion – öneride bulunmak

👉 May I make a suggestion about the menu?

🔹 Menü hakkında bir öneride bulunabilir miyim?


make an appointment – randevu almak

👉 I need to make an appointment with the dentist.

🔹 Dişçiyle bir randevu almam gerekiyor.


make friends – arkadaş edinmek

👉 It’s easy to make friends at university.

🔹 Üniversitede arkadaş edinmek kolaydır.


make a complaint – şikâyette bulunmak

👉 She made a complaint about the noise.

🔹 Gürültü hakkında şikâyette bulundu.


make a deal – anlaşma yapmak

👉 They made a deal to share the profits.

🔹 Karı paylaşmak için anlaşma yaptılar.


make a noise – gürültü yapmak

👉 Don’t make so much noise!

🔹 Bu kadar gürültü yapma!


make a mess – ortalığı dağıtmak

👉 The kids made a mess in the kitchen.

🔹 Çocuklar mutfağı dağıttı.


make a speech – konuşma yapmak

👉 He made a touching speech at the wedding.

🔹 Düğünde dokunaklı bir konuşma yaptı.


make an excuse – bahane uydurmak

👉 Don’t make excuses for being late.

🔹 Geç kalmak için bahane uydurma.


make time – zaman ayırmak

👉 Try to make time for your hobbies.

🔹 Hobilerine zaman ayırmaya çalış.


make an impression – izlenim bırakmak

👉 You made a great impression on the manager.

🔹 Müdür üzerinde harika bir izlenim bıraktın.


make a wish – dilek tutmak

👉 Close your eyes and make a wish!

🔹 Gözlerini kapa ve bir dilek tut!


make love – sevişmek

👉 They made love under the stars.

🔹 Yıldızların altında seviştiler.


make war – savaş başlatmak

👉 The king decided to make war on his enemies.

🔹 Kral düşmanlarına savaş açmaya karar verdi.


make peace – barış yapmak

👉 We must make peace, not war.

🔹 Savaş değil, barış yapmalıyız.


make a fortune – servet kazanmak

👉 He made a fortune in real estate.

🔹 Gayrimenkulden servet kazandı.


make a face – yüzünü ekşitmek

👉 She made a face when she tasted the soup.

🔹 Çorbayı tadınca yüzünü ekşitti.


make a list – liste yapmak

👉 I always make a list before I go shopping.

🔹 Alışverişe gitmeden önce hep liste yaparım.


make an error – hata yapmak

👉 The accountant made a serious error.

🔹 Muhasebeci ciddi bir hata yaptı.


make a reservation – rezervasyon yapmak

👉 I made a reservation at the restaurant.

🔹 Restoranda rezervasyon yaptım.


make a request – talepte bulunmak

👉 I’d like to make a small request.

🔹 Küçük bir ricada bulunmak istiyorum.


make a living – geçimini sağlamak

👉 He makes a living by selling crafts.

🔹 El işi satarak geçimini sağlıyor.


make a comment – yorum yapmak

👉 She made a rude comment during the meeting.

🔹 Toplantı sırasında kaba bir yorum yaptı.


make trouble – sorun çıkarmak

👉 Stop making trouble in class!

🔹 Sınıfta sorun çıkarmayı bırak!


make tea/coffee – çay/kahve yapmak

👉 Would you like me to make some tea?

🔹 Biraz çay yapmamı ister misin?


make a move – hamle yapmak

👉 It’s time to make a move in the game.

🔹 Oyunda bir hamle yapma zamanı.


make a report – rapor hazırlamak

👉 I need to make a full report by Friday.

🔹 Cuma’ya kadar kapsamlı bir rapor hazırlamalıyım.


make a confession – itirafta bulunmak

👉 He made a confession to the police.

🔹 Polise itirafta bulundu.


make a joke – şaka yapmak

👉 Are you making a joke or being serious?

🔹 Şaka mı yapıyorsun yoksa cidden mi?


make a discovery – keşif yapmak

👉 Scientists made an amazing discovery.

🔹 Bilim insanları harika bir keşif yaptı.


make a prediction – tahminde bulunmak

👉 Experts made a prediction about the weather.

🔹 Uzmanlar hava durumu hakkında tahminde bulundu.


make a habit – alışkanlık haline getirmek

👉 Try to make exercise a daily habit.

🔹 Egzersizi günlük alışkanlık haline getirmeye çalış.


make a proposal – teklif sunmak

👉 He made a marriage proposal last night.

🔹 Dün gece evlenme teklifi etti.


make a reservation – rezervasyon yaptırmak

👉 Did you make a reservation for the hotel?

🔹 Otel için rezervasyon yaptırdın mı?


make an announcement – duyuru yapmak

👉 They made an announcement on TV.

🔹 Televizyonda bir duyuru yaptılar.


make an attempt – girişimde bulunmak

👉 He made an attempt to break the record.

🔹 Rekoru kırmak için girişimde bulundu.


make an arrangement – ayarlama yapmak

👉 We made arrangements for the trip.

🔹 Gezi için ayarlamalar yaptık.


make a complaint – şikâyet etmek

👉 I’d like to make a complaint about this product.

🔹 Bu ürün hakkında şikâyette bulunmak istiyorum.


make a change – değişiklik yapmak

👉 I want to make a change in my lifestyle.

🔹 Hayat tarzımda bir değişiklik yapmak istiyorum.


make a difference – değişim yaratmak

👉 Teaching can really make a difference in the world.

🔹 Öğretmenlik dünyada gerçekten bir değişim yaratabilir.